Pendik Eskiden Nereye Bağlıydı? — Mekânın Hafızası ve Varlığın Felsefi Haritası
Bir filozof için mekân, yalnızca coğrafi bir alan değil; kimliğin, zamanın ve varoluşun iç içe geçtiği bir bilinç alanıdır. Pendik de bu anlamda sadece bir semt değil, geçmişle şimdi arasında kurulan ontolojik bir köprüdür.
Soru basit görünür: Pendik eskiden nereye bağlıydı?
Ama bu soru, derinlemesine düşünüldüğünde bizi etik, epistemolojik ve ontolojik tartışmaların içine çeker. Çünkü “bağlı olmak” yalnızca idari bir ilişki değil, aynı zamanda bir varlık meselesidir.
—
Tarihsel Zemin: Pendik’in İdari Kökleri
Tarihsel olarak Pendik, Bizans döneminde Pantekhion adıyla anılan bir yerleşimdi. Osmanlı döneminde ise uzun süre Kocaeli Sancağı’na bağlı kaldı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da Kocaeli vilayetinin sınırları içindeydi.
1950’lerde başlayan kentsel büyüme ve İstanbul’un genişleme süreciyle birlikte Pendik, 1987’de resmi olarak İstanbul’un bir ilçesi haline geldi.
Bu bilgi tarihsel bir doğruluk sunar; ancak felsefi olarak asıl önemli olan şudur:
Bir yerin “nereye bağlı olduğu” sorusu, aynı zamanda “nereden geldiği” ve “neye dönüştüğü” sorularını da beraberinde getirir.
—
Epistemolojik Yaklaşım: Bilmenin Sınırları
“Pendik eskiden nereye bağlıydı?” diye sormak, bilgiye ulaşma biçimimizi de tartışmaya açar. Epistemoloji, yani bilginin doğasını inceleyen felsefe dalı, burada devreye girer. Biz geçmişi hangi kaynaklardan, hangi dille öğreniyoruz?
Arşiv kayıtları, idari belgeler veya halk anlatıları bize yalnızca veriler sunar; ancak bu veriler, geçmişin kendisi değildir — onun temsilleridir.
Bir filozofun gözünden bakıldığında, Pendik’in bağlı olduğu yer, yalnızca siyasi bir harita üzerinde değil, bilinç haritasında da belirlenir.
Bizim “bilmek” dediğimiz şey, aslında “yorumlamak”tan ibarettir.
O hâlde Pendik’in tarihsel bağlılığını bilmek, aynı zamanda onun bugünkü kimliğini anlamaya yöneliktir.
Bilgi, yerin belleğiyle insanın belleği arasında kurulan bir köprüdür.
—
Ontolojik Boyut: Mekânın Varlığı Üzerine
Ontoloji, yani varlık felsefesi, “ne vardır?” ve “var olmak ne demektir?” sorularına yanıt arar.
Bir semtin, bir şehrin ya da bir ülkenin “varlığı” nasıl tanımlanabilir? Pendik’in varlığı, yalnızca sınırlarla belirlenmiş bir coğrafya değildir; orada yaşayan insanların hafızasında, sokakların ritminde, denizin tuzlu kokusunda şekillenen bir bilinçtir.
Eskiden Kocaeli’ne bağlı olan Pendik, idari olarak yer değiştirmiştir; ama bu, onun ontolojik varlığının da değiştiği anlamına gelir mi?
Bir yerin varlığı, yalnızca kime “bağlı” olduğuyla mı ölçülür, yoksa onu var eden ilişkiler ağıyla mı?
Bu noktada Heidegger’in “yerin varlığı insanla anlam kazanır” düşüncesi akla gelir. Pendik’in bağlı olduğu yer aslında coğrafi değil, insani bir bağdır.
—
Etik Perspektif: Aidiyetin Sorumluluğu
Etik açıdan “bağlılık” bir kimlik ve sorumluluk ilişkisidir. Bir yerin “eskiden nereye bağlı olduğu” sorusu, bireyin de “kime ait olduğumuzu” sorgulamasını sağlar.
Pendik’in geçmişte Kocaeli’ne, bugün İstanbul’a bağlı olması, aslında bir dönüşümün etik hikayesidir.
Zamanla değişen idari bağlılık, toplumsal aidiyet duygusunu da dönüştürür.
Kimi insanlar için Pendik hâlâ “eski İstanbul”un bir parçası değildir; kimileri içinse “İstanbul’un geleceği”dir.
Bu çelişki, etik bir sorumluluk doğurur: geçmişi unutmadan bugüne nasıl sahip çıkacağız?
Bir yere aidiyet, o yerin tarihini bilmekle, onu anlamakla mümkündür.
—
Mekânın Felsefi Kimliği: Bir Köprü Olarak Pendik
Pendik, İstanbul’un doğusunda, Marmara Denizi’nin kıyısında, şehir ile taşra arasındaki geçiş noktasında bir eşiği temsil eder.
Bu yönüyle Pendik, hem kentli hem banliyö; hem geçmişin tanığı hem geleceğin eşiğidir.
Felsefi olarak bu durum, varlığın iki kutbu arasında kalmışlık hâlidir — bir bakıma insanın kendi varoluşsal hâline benzer.
Pendik’in “eskiden nereye bağlı olduğu” sorusu, aslında hepimizin sorusudur:
Biz nereye bağlıyız?
Köklerimize mi, yoksa dönüşümün kendisine mi?
—
Sonuç: Sınırların Ötesinde Bir Bağlılık
Pendik eskiden nereye bağlıydı? sorusunun cevabı tarihsel olarak açıktır: Kocaeli’ye.
Ama felsefi olarak cevap çok daha derindir: Pendik, hem geçmişine hem geleceğine bağlıdır.
Bağlılık burada bir coğrafya değil, bir hafıza biçimidir.
Bir yerin geçmişini bilmek, onun bugünkü varlığını anlamanın ilk adımıdır.
Pendik’in hikâyesi, aslında insanın hikâyesidir:
Değişen dünyada, sabit kalmaya çalışan bir varlık olma çabası.
Okuyucuya son bir soru:
Bir yerin kimliği, geçmişte nereye bağlı olduğuyla mı belirlenir, yoksa bugün kimin ona anlam verdiğiyle mi?
Etiketler: #Pendik #felsefe #ontoloji #etik #epistemoloji #mekanvevarlık #tarihselkimlik #aidiyet #felsefedenemesi